bugün
yenile
    /
    1. 5
      +
      -entiri.verilen_downvote
      içimde bir çocuk çığlık çığlığa erkekler ağlamaz sustur içimdeki bu sesi bırak akışına her zaman istediğin istediğin zaman olmaz karışır aklın çok cevap bulursun ama tek bir soruya takılırsın nasıl oluyorda oluyor işte insan bir kaç kelimenin ardına saklayabiliyor tüm ızdıraplarını çok bekliyor bekli gelmiyor beklediği sonra dönüyor türküsüne bir arada tutmaya çalışırken aklını en ummadığı yerden alıyor en ölümcül yarasını sonra acınmaz ya iyileşmek elinde olan insana istemiyor insan ne iyileşmeyi ne de bir yabancının ona acımasını sil baştan başlamak istiyor bazen duymak istediklerini duyamadıkça susmayı öğreniyor çünkü konuşmak günah çünkü yazmak yasak yazmıyor insan boğazına düğümleniyor söyleyemedikleri en derinine gömüyor ve yaşamayı öğreniyor insan dizlerinin üzerine düşüp yeniden doğrulmayı yediği her tokatla her şeyi unutmayı sevmeyi öğreniyor insan herşeye rağmen ve bir daha unutmuyor bu yüzden belki de hep bir umut karanlığında ne zaman vazgeçse dürtüyor onu hadi diyor her kapanan kapı bir başkasını açıyor yoksa yaşayamazdı insan bu kadar hayal kırığıyla yeniden başlayamazdı türküsüne bıraktığı yerden yeniden başlayamazdı mücadelesine hic tatmasaydı sevgi denen illeti belki de bu yüzden insan önce sevmeyi öğreniyor annesinden....
    2. 1
      +
      -entiri.verilen_downvote
      kafiye goz icin mi kulak icin mi biz ne bilelim şair miyiz?
    3. 1
      +
      -entiri.verilen_downvote
      kafiye goz degil kulak degil ben icin bennn
    4. 1
      +
      -entiri.verilen_downvote
      sanat halk için diyenler buraya
    5. 4
      +
      -entiri.verilen_downvote
      kabus değildi bu önce derinden bir uğultu başladı sonra gökgürültüsü gibi yatağım duvara çarpıyordu belki de duvar yatağıma, emin değildim uyanmaya zorladım kendimi uyanıktım tavandan boya parçaları dökülüyordu yüzüme her yer karanlık doğrulup ayağa kalkmak istedim basacağım yer titriyordu dizlerim gibi arabaların alarmları ötüyordu deli gibi çığlıklar geliyordu merdiven boşluklarından çocuk sesleri yerdeydim ellerimden destek alıp doğruldum sarhoş değildim ilk defa belki de ama yinede ayakta duramıyordum adım atmaya çalıştıkça yerleri değişiyordu eşyaların sanki görünmez bir el yeniden dekore ediyordu odamı eşiğine kadar geldim odamın kapısının ve başımı dizlerimin arasına sadece bu uğultu bitsin istedim ellerimle kulaklarımı kapatıp sadece dursun bu sarsıntı sırtımı dayadığım duvar dövüyordu adeta bedenimi sonra sadece alarm sesleri kaldı gecenin boşluğunda toz zerreleri havada uçuşurken düşebilme ihtimali olan ne varsa yerdeydi cam kırıkları ayaklarımı keserken umursamadan pencereye yaklaştım insanlar koşuşuyordu sokaklarda gecenin bilmem kaçı karşımızdaki binanın olması gereken yerde bir toz bulutu yükseliyordu bazı geceler kaçamak bakışlar attığım o altınca kat yoktu artık kucağında bebeğiyle bir kadın kaldırım taşına oturmuş ağlıyordu bir babanın iki eline sarılmış üç çocuğu uykudan uyanmamışlar hala belli adam çaresiz yanından geçenlerden yardım isterken ne bırakıp gidebiliyordu çocukları ne de yerinde durup bekleyebiliyor... anlamıştım.. bir afet ne kadar anlaşılabilirse işte o kadar anlamıştım binlerce insanın canı yanmıştı o gece milyonlarca insanın hayatına derin bir kesik atılmıştı hiçbirşey eskisi gibi olamazdı artık o an'ı yaşasın yaşamasın, herkesin içine düşmüştü ateş yıllar geçse bile kor'u hep canlı kalacak...
    6. -2
      +
      -entiri.verilen_downvote
      bu siir bozuk iade var mi
    7. 3
      +
      -entiri.verilen_downvote
      meyhane şarkıları dinliyorum sulu arabesk tarzından kasıt aramıyorum tanrının oyununda hala o kadar önemli bir kulu değilim kırmızı bir kalemle ismim çizilmemiş doğmamış aşklara isimsiz mektuplarda yazmıyorum artık yada bilindik numaralara cevapsız çağrılar bir gün daha geçecek ardından cevapsız kalan çağrılar eskiyecek can atilla çalacak ezgilerini boğazdan başka bir yolcu gemisi geçip başka hayallere demir atacak başka sevgililer el ele tutusup başka hayallere yol alacak belki o günkü kadar güzel olmayacak ama yinede güzel bir gün daha yaşanacak istanbul sahilinde büyülü bir günün ardından başka sevgililerde öpüşecek bizim gibi belki o kadar özel olmayacak ama yeni bir aşka daha gebe kalacak bu şehir zamansız sancılar arasında erken doğumlarla sarsılıp başka hayatlara düşecek yıldırım gibi tutulacak bir kız çocuğu başka bir erkek çocuğuna masal mı gerçek mi yazılacak mı böyle bir aşk tarih bunuda kayıt edecek mi izi kalacakmı yeni sözlerin başka şair tarafından yazılınca yoksa karışıp tozlu sayfalar arasına yaşanmıslıkla yetinecekmi insan seçecekmi adam o zaman huzurlu bir aşkı huzursuz bir yalnızlığa tercih edip elinde sımsıkı tuttuğu o küçük kız çocuğu elini öpüp koklayıp şükredecek mi tanrısına yoksa satıp ruhunu şeytana acılı bir ölüm karşılığında sığınacak mı sonu belirsiz yarınların koynuna?
    8. 2
      +
      -entiri.verilen_downvote
      benim kafami bozmayin
    9. 4
      +
      -entiri.verilen_downvote
      karanlık suda taş sektirmeye çalışan çocuk gibiyim çarpma seslerini hesaplıyorum durup bir trafik lambası dibinde ikaz sesini bekleyen kör gibi -şimdi karşıya geçebilirsiniz... önümden geçip giden motor seslerinin azalmasını beklerken koluma giren bir yabancı -şimdi güvendesiniz... yenimi uyanıyordum uykumdan bu mahmurluk bu kafa karışması hangi zaman diliminden alıntılanmıştım lise ikinci sınıf tarih kitabında iki buçuk sayfa toplamında anlatılan hani şu okul bitince unutulacak derslerden olur ya kimisi sınav ertesinde unutulanlardan tehlike anında camı kırınız'larla büyütülmüş ve hep bir tehlikenin eşiğindeymiş gibi tetikte geçmiş sıyrılıp bu eziklikten ağzını açıp konuşamamış belkide bu yüzden hep fırsatlar kaçtıktan sonra farkedip yeni kayıplar karşısında ürkmüş sebat etmiş ne zaman başını kaldıracak olsa daha sert bir tokatla yanakları kızarmış bir çocuklukla geçti çağlarımız bu yüzdendir şimdi sivrilmesin diye dillerimiz olur olmaz herşeye susmalarımız... kasıtlı yapmıyordum oysa hayat zorluyordu beni durmadan kimleri yormadı ki şimdi beni yoruyor diye yakınmalarım kırılan kadeh seslerini meze yaparken çaresizliğime bir insan hayatına kaç mucize sığdırılabilirdi ki? ve bu insanın ben olabilme ihtimali binde kaçtı ki? nasılda tozlanıyor rafları üzerinde anıların saklandığı geri dönmemek ayıp mıydı? hatırlamamak? bir insan hayatında kaç geçmişi gömerek saklayabilirdi? yüzü boyalı bir palyaço edasıyla gülümserken yüzündeki boyaları akmaya başlamadan ne kadar ağlayabilirdi insan? kısmen de olsa haklıydım aslında baktığım yerden doğruydu kafamı çevirmek aklıma bile gelmemişti soğuk esprilerine maruz bırakılmış kaderin olur olmaz herşeye gülümserken bu oyunculuksa eğer kim verecek başarı ödüllerimizi ve neye göre değerlendirelecek? ne kadarını oldurabiliyoruz hayal ettiklerimizin? ya olduramadıklarımız? kaç satıra saklayabilrsin ki?
    10. 2
      +
      -entiri.verilen_downvote
      açılınca pandoranın kutusu bilinmezlik yayıldı yeryüzüne herkes suskun ürkek bekledi payına düşeni en çok korkan çaresiz kaldı en cesur olan ışığı gördü inanan mutlu olurken en korkağı kendini içine kapattı arkasını dönüp kaçarken... insan inkar etti önce sonra kabullendi hayat akışına devam ederken bize sadece yaşamak kaldı yaşanılan her gün biraz daha bizi bizden alırken... ölmek sıradan günlere paylastırılırken erteledik aklımızdakileri bir gün karar verdik yaşamaya ama o gün yaşamak icin öyle geçti ki.. geçti sonra, insan anlamadı bile cennet vaatlerine kapılırken elindeki çiçeklerden vazgeçti...
    11. 4
      +
      -entiri.verilen_downvote
      beklemek... 01:23 bir şarkı seçmek listeden sonra beklemek durup durup telefonu kontrol etmek hatta sesini iyice açmak olur ya duymam diye... 01:25 bir sigara daha yakmak açıp bir sayfa yeniden yazmaya çalışmak... yüzüne bakarken söylemek, bu kadar kolay olmazdı biliyorum 01:26 kalkıp kitaplarımı düzelttim... yerdeki cd'leri kaldırıp masamın üzerindekileri topladım yine ekranın karşısına oturdum ama gözümün ucu hep telefonda... 01:28 telefon hatlarında sorun olmalı sana attığım mesaj için iletildi raporu gelmedi yeniden gönderdim uyuyormusun? çok mu yoruldun bugün... 01:30 dayanamadım aradım kapalı telefonun... yoksa çekmiyor mu neredesin ki? 01:32 yaparken elime yüzüme bulaştırdığım plan gibisin herşey hazır kaybetmek için gereken buluşmak için günleri sayarken hiç mi umut taşıyamaz insan işler yolunda gidecek diye hep bir huzursuzluk ha bozuldu ha bozulacak tek bir yanlış kelime söylesem tek bir yanlış düşünceye kapılsam yıkılacak dünyamın ayakta duran surları altından kalkamayıp dizlerimin üzerine düşücem... 01:35 başka bir şarkı daha çalmasın diye listemdeki diğer bütün şarkıları sildim içimdeki yangına yağan yağmur gibi duyduğum bu müzik, bu sözler... 01:36 doğum öncesi kasıklarındaki ağrıya dayanamayıp ağlayan kadın gibiyim ne azalıyor ne geçiyor nefes alıp vermek bir halta yaramıyor zaman inadına yavaşlamış karnım burnumda ölü bir bebek doğurmaktan korkuyorum ölesiye... 01:38 pan'ın labirentinde kayboldum kendi aklımın dehlizlerinde tuhaf yaratıklar geziyor odamın içinde mavi televizyon ışığında hayaller görüyorum görmezden gelip yoklarmış gibi seni bekliyorum... 01:39 bir sigara daha bir şişe daha alkol resimlerine bakıyorum durup durup teninin kıvrımlarını hatırlamaya çalışıyorum ve kızıyorum aklıma hatırlayacak kadar genç kalamadığım için... 01:41 beklemek sönmek üzere bir ateşin başında sıcak küllere ellerimi uzatıp ısınmaya çalışmak alışmak yaşamaya başka dilek hakkı yok bu masal beklenildiği üzere mutlulukla sonlanmayacak... 01:42 ayılmak kimin buna ihtiyacı varki bu saatten sonra? beklentilerimle bıraksın beni hayat umut vaat etmesin ben kendi umutlarımı bulurum mutlu etmesin beni ben kendi hüznümle mutluyum... seni sarmasın başıma sensiz de yeterince bomboşum... 01:44 iplerinden kurtulmuş ama bağlanmadan bir yere ayakta durmayı unutmuş bir kukla gibiyim... hapsolduğu kafesten kaçma hayalleri kurmuş ama kafesinden çıktığı gün gelene kadar çoktan uçmayı unutmuş çelimsiz kanatlarıyla bir kuş yem olacak düştüğü yerde ama ne mutlu esaretten kurtulmuş... 01:47 hala yoksun çok mu meşgulsun? yoksa çoktan uyudun mu çıkarıp aklından beni ne zaman alacaksın geri? kaç 47 dakika? kac saat? kaç gün... her saniye aklımda beklemek yorgun düşüp avuçlarının arasında bir telefonla uyuya kalmak olurda ararsın olurda duymam diye sesini açmak... beklemek sensiz bir hayata katlanmak yerine ararsın umutlarını ekmek aklıma ve beklemek geri gelsen bile gideceğini bilerek...
    12. 2
      +
      -entiri.verilen_downvote
      söylenemeyecek sözün, ne anlamı var? yaşanamayacak anın güzelliği, bilinse neye yarar? sonrası olmayan birlikteliğin, yalnızlıktan ne farkı var? bir fahişe gibi kadının koynunda, erkek olsan neye yarar? söndürüp ateşini teninde, ertesi sabah yalnız uyanmışsın, hayatına ne kadar mutluluk katar? çok içip sarhoş olmakla, sensiz bir ayıklık arasında, ne fark var? isteyipte söyleyemedikten sonra, sevgi sözcükleri neye yarar? çok başarlı olmak, sensiz bir başarılıksızlık karşısında, hayatıma ne kadar anlam katar? koynunda yaşanacak bir kaç gece, senden uzakta bir ömrü yaşamayı, ne kadar katlanılır kılar? gölgende soluklanmaktansa, ateşinde yanmak düşünceleri arasında, hangisi daha karamsar? istediğim sensin, yaşadığım başkası... bir akıl, nasıl böyle bir inkara kanar? elimin tersiyle dokunsam, ne kadar düzelir bu kırışıklıklar? hepsini inkar etsem, bu inanç, hangi cehaleti boğar? 'seni seviyorum' sana karşı işlediğim, kaç günahı boğar? 'seni özlüyorum' bu özlemek, sensiz kaç sabahta daha, uyanmayı mümkün kılar...
    13. 2
      +
      -entiri.verilen_downvote
      sersefil bir sensizligin ortasında beklemek gelebilme ihtimallerini hesaplayıp gelmeme ihtimallerinden cıkarmak umut böyle birsey eksilsede hayatından her yeni gün buna değerdi diyebilmek... silip yeni baştan yazabilir misin bunca yıldan sonra gördüklerini ardında bir iz bırkabilir misin yoksa önemi yokmu bunların sensiz bir hayata, yine de beni bağlayabilir misin? yalnız kaldığın için mi öpmek istiyorsun şimdi çaresiz kaldığın için mi teninin ateşini tenimde soğutuyorsun benden baska bir erkek daha girseydi hayatına yine özlermiydin beni? benden sonra bir adam daha tatmin etseydi benim kadar seni şimdi benim için yanarmıydın? sevda bunun neresinde? şehvetini dindirecek bir heyecan olsaydı elinde yıllar sonra hatırlarmıydın beni?
    14. 2
      +
      -entiri.verilen_downvote
      seni anlattığım her şiirim
    15. 1
      +
      -entiri.verilen_downvote
      kadınlar şiir ise; çıktığım tüm kadınların kafiyesi bozuktu. (bkz: hatayı kendinde ara aq)
    16. 1
      +
      -entiri.verilen_downvote
      sen göz kamaştıran bir parlaklık veriyorsun geceye; cennetin kanatlı ulağısın başımın üstünde, tıpkı ölümlülerin hayretle açılan gözlerine göründüğün gibi. tembel bulutlara binip uçarken o havanın kucağında, onu seyreden insanlar gibi hayranlıkla, öylece bakıyorum ben sana.
    17. 3
      +
      -entiri.verilen_downvote
      zamanla geçiyor mu? az önce öpülmüş dudaklarının ıslaklığı? kalbin deli gibi çarparken unutuluyor mu kulaklarındaki o uğuldama öğreniyor mu insan yaşamayı her şeye rağmen yenilmiş bir kalple arkasına bakmadan yürümeyi? zamanla inkar edilebiliyor mu inandığımız? dimdik ayakta yaşarken bir ömrü saygıdan değil zavallılıktan karşısında diz çöküp uysal bir kölelikle inkarlarımız en büyük sözlerimizi kelime oyunlarına sığınıp saklandığımız... görünmez olunabiliyor mu? zamanla... unutabiliyor mu insan bütün yol boyunca elinde tuttuğu eli terleyen bir otobüs yolculuğunda omzu uyuşsa da başının altında o saçlarının kokusu yok mu işte o koku sabah uyandığında yanındaki yastığa sinen o koku uçup gidiyor mu? zamanla... bir kadeh rakı bir kaç satır mısra belki de unutulacak ayıldıktan sonra bir hayale kapılmak olmayacak belki insan kanmayacak ama yaşanmışlık içinde o eskimiş an'lar için yenilerine surat asıp nankör bir köpek gibi hep mutsuz hep hırlayarak bakmak hayata geçer mi bu öfke? sakinleşir mi insan zamanla.... o tutkusu dokunuşların etin ete değmesi ışık bile utanır giremez araya soğuk tutuşur alevleri sararken bedeni o kadar yoksul bir o kadar zengin bir sevişme anı düştüğünde aklına aylar geçse de aradan tahrik olmaz mı artık insan etkisi geçer mi bunun zamanla... düşünmekten yorgun düşer duası yetmez kaderine uyanası gelmez bir zamanlar sığamadığın şimdi ise bir türlü dolduramadığın o yatakta yapayalnız ve kederli kaybolan yıllardan arta kalan şerefli bir yenilgi ne zaman kazandık ki biz? şimdi bırakıp kendimizi zamanın nadasına her şey düzelecek diye umut sarıyoruz kırıklarımıza zamanla....
      1senin şiirin mi bu? - finito 17.05.2017 03:12:55 |#3458977
      0evet yıllar önce yazdığım... - raansunguralp 17.05.2017 03:13:52 |#3458976
      1gayet güzel ama "her şey" olarak düzeltirsen daha güzel olur. okurken ister istemez gözüme takıldı da. - finito 17.05.2017 03:15:38 |#3458980
      butun yorumlari goster (7)
    18. 3
      +
      -entiri.verilen_downvote
      bir sabahın oluşu gibi bakışlarının düştüğü yerde olmak özlenmeyi bilmek senin tarafından istenmek susmaya çalışırken tutamamak kendini berbat etmek bir çuval inciri yüzsüzlük edip utanmadan istemek vaat edilen sen değildin belki feragat edip hakkımdan sana hazırlanmak boyun eğmek bu yıkıma gönüllü bir esareti seçmek sonsuz bir özgürlük yerine senin olmak var olduğun için hangi tanrıya şükretmeli var olduğun için bu yaşamak denen oyun daha katlanılır ne zaman bırakıp gitmek istesem sesin düşer aklıma kal dediğin her an yeniden bağlanır unuturum tüm karamsarlıkları yeniden başlarım türküme sanki hiç susmamışım gibi kal dediğin her an yeni bir çiçek açar kurumuş çoraklığımda solmasın diye her sabah ben ağlarım... seninle sevişmek böyle birşey bitti dediğim her anda küllerimden doğar daha güçlü ayağa kalkarım sana soyunur bu beden senden başka hicbir kadına böylesine büyük bir ateşle yanamam senden sonra hiçbir kadına bu kadar kolay teslim olamam..
    19. 2
      +
      -entiri.verilen_downvote
      sığınacak bir yer yok ortasında bir fırtınanın çaresizlikler üstüne gelirken korkunun faydası yok bu sahadan yenik ayrılmak bir rövanşı yok kabullenmek efendilikse isyankar bir kölelik daha iyi değil mi? çok ağlarsan çok bağırırsan eğer geri mi verilecek çok istediklerin? birlikte yaşanabilecek güzel günlerin hayali ne zaman çıkıp gidecek aklımdan? ne zaman eskisi gibi olup alışabileceğim sıradan günlere bir yolu yok mu bunun? hiç bilmeseydim mesela ya da unutabilseydim her gece alkolle uyuşturup aklımı sarhoş olmadan uyuyabilseydim sığınacak bir yer yok ölümcül bir hastalığın pençesinde ötenazi hakkımı benden saklı tutuyorlar atları bile vurmuyorlar mı? bir daha ayağa kalkamayacaksa eğer bu sürüngenlik bana göre değil... bitmedi mi söyleyeceklerim? kimlerin sofrasına meze oluyorum okundukça kimlerin hislerini anlatıyorum kaç insan tatmin ediyor kendini paylaştıkça sözlerimi katlanılır görüyor bu hayatı sığınacak bir yer yok kaybolmuş ruhların tesellisi bunlar mutlu insanların aramızda yeri yok sevda ucuz amerikan filmlerinde kaldı artık türkçe dublajlı yalanlara karnımız tok en sakinimiz umudunu hala koruyabilen umutsuzlarımızın dilinde küfürler inkar kime, inkar neyi? en sorumsuzu dağ başında çoban, biz çoktan geçtik bile bile üstelik çizgileri geri dönüşü olmayan ... sığınacak bir yer yok bağımlılıklar uyduruyoruz kendimize hayatta kalabilmek için yaşamak diyoruz adına bunun yaşamak, her sabah uyandığımızda biraz daha çirkin... çok güveniyor kendimize büyük oynuyoruz oynamak, elde avuçta ne varsa inanmadan kazanacağımıza... umutsuzluk bulaştırıyoruz en yakınımıza sokulana karanlık büyüyor farkı kalmıyor gözlerini yummakla, acıtırcasına gözbebeklerini açmak arasında çok üzgünüz belki de anlamasın diye başka hiçkimse gülümserken tanıdık yüzlere iyi oyuncular olup çıkıyoruz işin içinden bu sahne bu dekor bu figüranlar arasında gerektiği kadarını yaşayıp çekildiğimizde kendi içimize kendimize ağlıyoruz imlası bozuk bir türkçe'yle itirafa soyunurken çılgınca bir suskunluğu soğuk bir yatakta uyumaya çalışmak gibi ağustos sıcağında bir yanım alev alev diğer yanım buz tutmuş dudaklarım titrerken öpmeye çalışmak alışmak: çok mutluymuş gibi oturup bir nikah masasına hayatını takas etmeye çalışmak bir yabancıyla... çok mutluymuş gibi, fotoğraflarda yer tutmak...
    20. 2
      +
      -entiri.verilen_downvote
    21. 1
      +
      -entiri.verilen_downvote
      bahçelerde maydonoz bu ne biçim ıspanak ben yarime doymadım yaşasın 23 nisan
    22. 3
      +
      -entiri.verilen_downvote
      şehvetle yanıyorken, günahkar çocuklarıydık biz tanrının. yüzsüzlük edip kovulmuş cennetinden çokça ihmal edilmiş ama bu ihmalkarlıktan şikayeti olmayan gönüllü bir teslim oluşun ardından alacağı cezalara aldırmayan hayatı parmak uclarında yaşayan aciz ruhlardık biz... elimizde ne varsa sonuna kadar kullanan bir kalem, yazılası bir ten bir sevişmeden arda kalan buğulu kelimelerdi ne güzel bir kadındın sen ve ben ne mutlu bir erkek çarpıntısında bir kalbin indirip yelkenlerini kendini kayalıklara bırakan bir tekne gibi kırılganlığımdan korkmuyorum tek korkum kırıldıktan sonra bir daha asla açılamamak derinlerine eskisi gibi kaybolamamak maviliğinde gri sisli bir dünyada uyanmak sanki çok rüyadan mutlu uyanabiliyormuş gibi senin koynunda uyanılan sabahları kokun üzerimde çıkılan sokakları göze almak tek başına yürümeyi... öp beni şimdi inkar et tüm seviştigin erkekleri beni hatırla sil geçmişte teninde bırakılan izleri şimdi benimle yan küllerinden doğan bir anka kuşu gibi....
    23. 1
      +
      -entiri.verilen_downvote
      kadın gülümsüyor! basit bir mutluluk karşısında açıveriyor kollarını öpmek istiyor uzanıp sevdiğinin dudaklarından ansızın uyanıyor kadın ağlıyor! içinde biriktirdiği yarım kalmışlıkları daha da derine itiyor söyleyemediklerini susuyor insanlar anlamıyor nasıl olur da bir kadının yalnız kalacağını oysa avuçlarında bir adam eli, sığıntı gibi yasarken bir hayatı kadının gözleri dalıyor bir akşam üstü mutfağından izlerken sokağından gelip geçenleri... kadın anlıyor! elinden gelen bu kadar ahh bir de hayallerine söz geçirebilseydi tutabilseydi içindeki ürkek kız çocugunu kaçıp gitmesin diye yabancı adamların peşinden uyarabilseydi de ne kadar sözü geçerdi bir erkeğin kadını olduktan sonra ne kadar ciddiye alınırdı artık her akşam üstü tv izleyip yemek yapma sorumluluğunu iyi bir iş sanarak... kadın ağlıyordu! yetmiyordu çünkü ona sunulan hayat adı altında seçmemişti ki yaşadığını babasının en güzel kızı, annesinin kıyamadığı, el adamının koynunda doğuracak cocuklarının anası... kadın vazgeçiyordu! önce hayal kurmaktan, sonra yaşamaktan... kendini sevmekten vazgeçiyordu sonra bakıp güzel olmaktan öpmekten vazgeçiyordu öpüldüğünde hissettiği, kalp çarpıntısından... böyle bir dünyaya uyanmaktan korkuyordu her sabah gecesinde teslim olmaktan sevmekten vazgeçiyordu kadın kapanmıyordu yaraları üstün körü yapılan pansumanlardan bırakıyordu sonra evinin tozunu alıyor yemeklerini yapıyor çamaşırlarını yıkıyor ve çocuklarını doğuruyordu adamın başka birşey gelmiyordu elinden her sabah yeniden kalkıp yatağından yaşamaya çabalıyor... yaşamak başka birşeydi artık ağır geliyordu farkına varmak, çok istedikleriyle elde edemedikleri arasında sıkışıp kalmak...
    24. 0
      +
      -entiri.verilen_downvote
      bir fırtına kopar önce, insan yorulup bekler bir köşede yanıbaşında bir yabancı eski çağların özlemiyle adam akıllı bir sevda dilenir farkında olmadan aklını yitirmiş gibi sanki yıllar önce mezopatamya'dan bu yana yerleşememiş hiçbir yere ait olamamış kayıp ruhu girdiği bedenlere hep bir eksiklik, kendi boşluğunu içinde doldururken, daha büyük boşluklar yaratmış... doymamış bir türlü bir türlü aklı almamış bu hesap tutmazlığı çok sevmiş hatta çok sevilmiş bir zaman kendi eliyle ittirmiş sunulanı çok isyankarlıkta bulunmuş iflah olmamış bir fırtına kopmuş sonra tozu dumana katan kaybolmuş karanlıkta bir daha eskisi gibi olamamış çok yorulmuş. yığılmış bir kuytuya, son bir sigara yakmış, katlanılması zor geldikçe yaşamanın böylesi... ruhuna kızdıkça kendi bedenini cezalandırmış... özlememiş kimseyi unutuldukça her an ve beklememiş beklemekten nasır tutarken elleri dokunamamış kendine daha fazla özlerken eski sevgiliyi... ağlamıyormuş artık ağlamak, geri getirmezken bekleneni. bir sırrın gizemini çözerken, başka bir sırra kadem basmış. yalan çıkmış söyledikleri kabul görmemiş bir türlü ayıp sanmış ertelemiş sevda sözlerini aklı başına geldiginde zaman akıp kaçmış bir fırtınaya tutulmuş atmış kendini kuytu bir köşeye yanındaki tuhaf yabancı açılmış pandoranın kutusu yayılmış her yanına karamsarlık gün ortasında gölgesiz kalmış.. kimse inanmamış olan bitene o anlatmaya çalıştıkça dibe batmış yanacağını bile bile en büyük günaha kanmış öleceğini bile bile dünyaya gelmeyi göze almış....
    25. 2
      +
      -entiri.verilen_downvote
      artık melek değilim... kanatlarımdan vazgectim düşerken dünyaya gözlerimi açarken ruhumdan insan olarak doğabilmek için masumiyetimi yitirdim önce sonra cesaretimi kirlendi beyaz giysiler içindeki tenim sesim kalınlaştı ardından duyamaz oldum tanrımı ayırt edemiyordum artık ne siyahı ve beyazı gri bir gökyüzü altında yaşamayı öğrendim, beyaz bulutların üzerinde süzülüp dururken... zaman hapishanesine düşmemişken daha hakkımda asılsız suclamalarda bulunmuyordu kimse ben yüz kızartıcı suçları üstlendim kimse önemsemiyordu benden başka yaşamayı ben ölebilmek için bu dünyaya geldim... artık melek değilim... anne masallarında anlatılan masum bebek değilim artık hızlı bir ergenlikten sonra büyük adam olmayı öğrendim kadın nedir bilmezken şehvetten titremeyi ve yazabilmeyi öğrendim konuşamazken daha... susmayı öğrendim.. acı çekmeyi cennetinden düşmüş tanrının başka bir meleği severken.... umut etmeyi ve beklemeyi öğrendim beklemek gelecek sona katlanabilmek için bir halta yaramıyorken... ve isyan etmeyi kendi seçimlerimin sonuçlarına katlanamıyorken ağlamayı öğrendim önce farkettiğimde ağırlığını pişmanlığın sonra gülmeyi kısıtlanmış zamanlarda dizlerimin üzerinde sürünmeyi öğrendim unutup süzülmeyi bulutların arasında... ve düşmeyi bir daha kalkamamak kesinleşirken... artık melek değilim beyaz kanatlardan vazgecerken güçsüz kollarla hayata tutunmayı öğrendim geniş zamanda yaşamak varken geçmiş zamanları hatırlayıp gelecek zamanları kirletmeyi öğrendim.. unutamamayı ve anımsamayı ve korkmayı vurulup daha derine düşmekten yaşamak isterken delice ölmeyi öğrendim ölmek sıradan günlere paylastırılırken...
    26. 3
      +
      -entiri.verilen_downvote
      çoktan sabah olmalıydı geçip gitmeliydi zaman bunca uğraşla yorulmalıydı insan yokluğunda avunmak için bahaneler ararken kafayı bulup sızmalıydı ne içecek içki kaldı şişelerde ne de söyleyecek söz dilimin ucunda geçen her dakikada silinirken aklımdan bir yanım nasıl da diretiyor unutmamak için senle geçen günleri yüzsüzlüğün lüzümu yok utanmalı ama neden? ne kadar erkekçeydi bir kadın arkasından ağlamak susarsam eğer adam mı diyeceklerdi? parmakla mı gösterileceğim? yalnız ama gururlu... kalsın! seninle ve zavallı olmayı seçiyorum daha zoruna razıyım tükürdüğümü yalamayı... ve ağlamayı bir erkek nasıl ağlıyorsa öyle... çocuk kalmayı her dayak yediğinde canı yansada silip, akan burnunu koluna kocaman bir gülümseme yüzünde yinede yapışıp eteğine ayrılmamayı....
    27. 3
      +
      -entiri.verilen_downvote
      ne kadarını yerine koyabilirsin? kaybettiklerinin... ya da ne kadarını telafi edebilirsin ayrı geçen günlerimizin bu kadar mı öfke duyuyordun bana bu kadar mı nefret ettin severken... bana bağlandıkça kopup gitmeyi öğrenmişsin beni bırakırken içindeki küçük kızı avutmayı hangi adam öpebildi seni benim kadar hangisi anlayabildi her sustuğunda konuşmak istediklerini... hangisinin koynunda uyanmak daha güzeldi en soğuk sabahında, hiç bilmediğimiz bir şehrin... ayrılık düşüncesi aklında sımsıkı sarılırken... ne kadarını yerine koyabileceksin bunca zaman kaybının tek başımıza doldurmaya çalıştıkça içimizdeki boşlukları yabancı yüzlere gülümseyerek ve oynamaya çalışarak yalandan aşk oyunlarıyla kaygısını kendi içinde büyütüp büyüdükçe derininde kaybolduğumuz girdaptı yalnızlık içimizdeki ateşleri başka gözlerin yaşıyla söndürmeye çalışırken girdiğimiz günahlar için hangi tanrı affedecek bizi? telafisi varmı bunun kısacık hayatımızın birbirimizden ayrı geçen günlerin birbirimizden ayrı yaşadıklarımızın yalnız gidilen filmlerin, yalnız yenilen akşam yemeklerinin, tek başına uyanılan sabahların, birbirimize söyleyemediğimiz sevda sözlerinin, belkide en ağırı çok isteyipte bir türlü hani keşke şimdiki aklım olsaydı diyerek başlanılan yaşanılırken anlamını bilemedigimiz geçmiş zamanların... ne kadarını telafi edebiliriz bundan sonra benim ihtiyarlığım, senin yorgunluğun birlikteyken ne çabuk tükettik birbirimizi belki de daha fazla acı cekmeyelim diye bırakıp gittiğinde beni ne kadarını oldurduk hiç olmaz dediklerimizin... hayat devam mı ediyor şimdi? yoksa daha iyi rol yapmayı mı öğrendik... her gece uyumadan önce düşlüyordun ya beni, benden sonra uyumak için hala izliyormusun o eski siyah beyaz filmleri...
    28. 3
      +
      -entiri.verilen_downvote
      kapandıkça gözlerim kanatlanıyor olmak fransızca bir aşk şarkısını söylemeye çalışırken hıçkırıklarıyla kesilmiş durmak istedikçe kendine hesap sormuş yasak aşkların cezasını günahlardan günah beğeniyorum kendime başka adamların kadınlarını başka rüyaların kafiyesini hala güçsüzüm en şereflisi yenilgilerin seçtiğim en acısı kolayına kaçtıkca zoruna yakalanmışım zoruma gittikce hile yapmış sabırlı bir fani olamadığım icin hem bu dünyayı kaybetmiş hem de diğerinde günahkar sayılmış ne cennetine kabul edilmişim tanrının ne de cehenneminde yakılacak kadar büyümüş... bakışlarımdan ürkmüş sesimi duymazdan gelirken sen ve istemek seni gecenin en olmadık saatlerinde olmaz ya böyle şeyler olmuyor işte ten dediğin sende en dokunulası aşk dediğin sende en yaşanılası inkar dediğin bende en büyüğü susmak ağır gelir ya insana bazen söylemek en utanılası yazmak yetmiyor istemek bir an'sa eğer kollarında senden sonra alacağım tüm nefeslere değer uyanamamaksa eğer o geceden sonra o an bitsin yakıyorken seni dokunurken en sıcağımda...
    29. 4
      +
      -entiri.verilen_downvote
      kalan son umutlarımı saklıyorum doğru zaman doğru yer için çok kaybetmiş olmaktan yorgun çok beklentilerden uzak asgari bir mutluluk karşısında telli arabalarımı ve gazos kapaklarımı sunuyorum... kaderin bitiş çizgisine yaklaşırken son kozumuda sahaya sürüyorum fiyakası kalmamış ve ucuz bir lutufkarlık karsısında gülümsüyorum gülümsemek hala en iyi oyunculuk örneği oscara aday olmayacağım belki hiçbir zaman ama hala en geçerlisi kolay kazançlar için akıttığım kanlı yaşlar isyankarlık dizboyu neyi doğru yaptım ki şimdi yanlışlarım için hayıflanıyorum kurumuş yaprakların ezilirken çıkardıgı sesler kulaklarımda bu kadar kolay mı üzerine atılırken toprak o en çok sevdiklerini geride bırakmak yorulan aklım değil veremediğim, olan bitene anlam her gün biraz daha inceliyor biraz daha bitiş çizgisine yakınım çok istemekle yıkılmıyor çaresizlik duvarları çok sabırla gelmemesi gibi beklenilenin çok düşününce fazlası zarar nasılda kendini inkar ediyor insan sesinin yankısına karışırken zaman en sıcağıdır sığınmak için sislerin arasından görünen liman orta yaşlı bir kadının kolları arasında açmak gözlerini ruhundaki açlığı bastırmak icin bedenindeki zaafları kullanmak her bir orgazmda pişmanlık çöktükçe içine kendinden gectiğin anların toplamı kadar ayılmamak için üzerine ekledigin yalanların sus de bana nolur yeterki birşey söyle sustuğundan beri ışıkları kapalı bir odada uyumaya çalışıyorum kapısı aralık bırakılmış gecenin bir yarısı uyanıp seslenirse duysun diye herhangi biri... yanına gelip uzanırsa diye diğer tarafını boş bırakmış o küçük yatağın uyurken dar gelir diye değil kaybolmasın diye gecenin karanlıgında o boşlukta iki yastık koyarmış başucuna her sabah uyandıgında görebilmek için diğerine konulmuş bir başın izini bütün gece hareketsiz yatmış belkide hiç uyumamış uyudu sansın diye yanına gelecek kadın gözlerini sımsıkı kapamış... ama gelmemiş... tek kelime etmemiş konuşamamışım denemişim olmamış avazım çıktığı kadar bağırmışım kapısı aralık odadan dışarı çıkmamış adım duymamış kadın yarısı boş yatakta izi kalmamış gelmemiş bir türlü kokusu dolmamış odanın içine son umudu meze edilirken içli bir şarkının makamına yazısı bozulmuş şairin okunamaz olmuş sözü bitmiş anlaşılamaz olmuş umudu bitmiş yaşayamaz olmuş....
    30. 2
      +
      -entiri.verilen_downvote
      vadesi doluyor sözlerimin en az kelimeyle en fazla anlamı söyleyebilmek çabası tutabilmek istiyorum zamanı neresinden yakalayabilirsem yakalıyayım sadece tutabilmek bir sanatçının sesi karışırken hayranlarının sesine gözlerinden akan yaşlara hakim olamamak büyüsü bozulsa da geç kalmak geri dönmeye kırılganlık bize göre değildi hiçbir zaman içimizde tuttuk boğazımızda düğümlenenleri söylemedik biz sustukca mutlu kabul edildik çacuksu masumiyetimiz oyun sanıldı biz kimseye karşı sitem etmedik vadesi doldu sözlerimizin yenilmeyi adetten sandık kazanamadığımız için hiçbir zaman en büyük aşk bizimki sandık yaşadıklarımızı apoletlerimize işledik çok acı çekmeyi kıdem saydık çabuk pes etmeyi erdem.. gücümüz yetmediğinde kader adı altında olan biteni kabullendik hem tamahkar hemde uslu çocuklardık çok iddialı laflar ettik belki ama sabahında hepsi birer inkar eski sevgiliyi düşünmek ayıp sandık her yeni öpüşten sonra eskiyi hatırlamamak için her gece alkolle karışık rüyalara daldık arayıp rahatsız etmemek için gerçek aşkı bütün numaraları aklımızdan çıkardık untmaya çalıştıkça geçmişimizdekileri yeni gelen güne karşı hep biraz daha yarım kaldık yeni sevgililerimiz de oldu bizim yeniden hayata tutunma çabalarımız biz her tutunmak istediğimizde hayat tarafından biraz daha soğutulmuş ve umursanmaz karşılandık... çok zengin olduk.. herşeyi kazandık oysaki tek istediğimiz aşktı bizim belki de bu yüzden varlığımız büyüdükçe ilk öptüğümüz kız çocuğunun hayaliyle dolduralamaz bir boşluğun içinde kendi başımıza yalnız kaldık...
    31. 1
      +
      -entiri.verilen_downvote
      kafiyesi bozuk siiri tamirciye vermek
      1arkasına birkaç kez vurunca düzelir. - benalperenkardes 09.06.2017 03:36:01 |#3607295
      1duzelmiyo :d - esub 09.06.2017 19:23:05 |#3610294
    32. 3
      +
      -entiri.verilen_downvote
      sen güneşin kızı... kapatılmış gölgesine bir yanlızlığın, ayak bileklerinde kelepçelerinle, ne kadar dans etmek istedin yıllardır, yapamadın... bir kuru huzur karşılığında tüm hırslarını bastırdın. şimdi aklının iplerini salıp, duvarlarının çatlakları arasından sızan ışıklarla kışkırtılıyorken, uzun süre önce koptuğun o düş bahçelerinin hayalini kuruyorsun. yemyeşil bahçenin içinde çıplak ayakla koşmak ve ıslanmak bir yaz yağmuruyla... belki eskisi gibi olmayacak bu, beklediğin gibi olmayacak bu heyecan, bu tad... i̇lk defasında olduğu gibi için kıpır kıpır açmayacak belki ama bu sabırsızlık içinde büyüyor şimdi. kalın duvarların arasından sızıp içine, kışkırtmak bastırdığın tüm çocuksu isyankarlığı... parçalarını yerine koyup, bütününde sana ulaşmak... okumak her kelimeni, her satırını, sen sabrını kaybettikçe telaşına tutulmak... düşlediğimden daha büyük bir hayal gibi duruyorsun.. sanki haddim değilmiş gibi bu güzel kadını yüzyıllık uykusundan uyandırmak... izinsiz ve kaçak bir rüzgar gibi nefesim teninde.. utanmaz ve yüzsüz bir ukalıkla cürret etmek en mahrem yerlerini hayal etmeye... yazmak kadar büyük bir keyifse senin için okumak, tüm bu başkaldırıyı, bilmelisin... bu tutku tutuşturulduğunda ucundan söndürülmesi asla kolay olmayacak... elinde pamuk şekeriyle bir sağa bir sola koşuşturan, çığlıklar içinde o küçük kız çocuğu, kahkahalarıyla kızaran yüzü ve korkmadan güneşe bakan tüm uyarılara rağmen merak eden sıcaklığını, pes etmeden ve yorulmadan, inadına hayatla dolan o kadın yeniden açıyor kendini.. ilk baharda susayıp aşkın ışığına yapraklarını açan papatyalar gibi.. adını bile bilmediğin bir kasabadaki ağaç evinde yalnız basına bekledigin o yabancı benim! gecenin bir yarısı geleyim diye hayallere daldığın... konuşmak ve söylemek için tüm o sustuklarını... ıslaklığın, ağlamışsın akmış makyajınla, tenine yapışmış elbiselerin, nasılda ürkek ve acelecisin hazırlanmak için... daha yeni bahçesinde oynamış, eli ayağı toz toprak içinde bir kız çocuğuyken, temizlenip bir anda büyüyüp kadın olmak istiyorsun... bir adam için ne kadar hazır olabilirsen o kadar.. büyümek belki de sözlerinle bir adam için ne yazılabilecekse onu yazmak için... en sevdiği pembe içkisinden bir kadeh doldururken, o an işte durdurmak zamanı ve beklemenin tadını çıkarmak... o'nun için yollara düşen adamın var olduğunu bilmek... o'nun için rüyalara yatan adamın hayallerinde yaşamak... elinde içkisiyle evinin köşesindeki küvetin içine girip öylece beklemek... ve düşündükçe hayallerindeki adamı bedeninin arzularına karşı koyamamak... durmadan saatini kontrol edip her an o sesi duymaya hazır olmak.... ''canım...'' midesinde uçuşup duran kelebekler.. ne zaman mutluluğu bu kadar derinde hissetse bunu yaşıyor.. hüzünleri dibe vurdukça.. yüzündeki gülümseme bitmeyen bir enerjiyle artıyor... sevdiği, istediği, arzuladığı hayat bu... her parçasını ortaya sundukça adamın bulmasını bekliyor.. her resim ortaya çıkınca yeni bir bulmaca, her söyleyeceği kelimeden sonra saklanmayı seçiyor... hiçbir zaman ele vermeyecek kendini ve biliyor ki adam her parçasında biraz daha tutulacak bu kız çocuğuna.. eğer kaybolursa bu oyunda, doğru parçayı doğru yere koyamazsa adam, büyü bozulacak ve zamanında önce uyanacak uykusundan.. bilinmeyen bir güven bu.. anlatılamayan bir inanç.. ne mantıkla ne de akılla açıklanabiliyor.. tek bildiği beklediği adam o, istediği ve teninde arzuladığı adam o... daha öncede görmüştü kış güneşlerini ama bu defa farklı... son yudumu da boğazından inerken, bahçesinde bir çıtırtı duyuyor.. tek yaptığı keyifli bir rahatlık içinde hayal kurmak... en yasak kapılarını açmış aklının ve teninin.. sonsuz bir hazla kelimelerine hazırlanan o adamı bekletmemek için büyüyor şimdi güneşin kızı... seni görmek ve sana görünmek öyle güzel ki...
    33. 1
      +
      -entiri.verilen_downvote
      etme eşekle muhabbet küstürürsün silme cam kırığıyla götünü kestirirsin..
    34. 0
      +
      -entiri.verilen_downvote
      ulan sözlükte sürekli herkes şiir paylaşıyo.sözlükte tek şiir sevmeyen ve okuyamayan ben miyim
    35. 2
      +
      -entiri.verilen_downvote
      bir hüznün ne kadarını saklayabilrsin? seçtiğin kelimeler arasına... kullanılmamış kafiye hangisi daha önce? kokusu sinmemiş olsun başka kadınların hangi çığlık bastırlabilir özlemden doğan hangi çağrıya kayıtsız kalabilirsin gecenin bir yarısı yokluğunda sızlayan bir yaranın yeniden açılmasıyla kabuğunun kenarından sızan bir damla kan ne kadarını içinde tutabilrsin bu sevdanın hangi kelimeyi seçsem rahatlatır beni yazarken, okurken seni... gülümsemenin ruhum üzerindeki sakinleştirici etkisinin inkarı varmıdır? teninin kışkırtıcı etkileri gibi senden sonra bir daha bu denli büyük bir yangın çıkar mı? bağışla beni tutulup, tutunma arasında bir yerde kararsız susma ve söyleme arasında sıkışmış bir yanım bırak gitsin diyor aklında ne varsa diğer yanım suspus olmuş okursan eğer bu satırları aklına düşer miyim kaygısında.. bekliyor musun beni? ben hüznümü saklamaya çalışırken kelimelerim arasında anımsıyor musun? herhangi bir anında en olmadık yerde mesela hani işin başından aşkınken ya da aksam olsa da eve gitsem derken ya da arkadaslarınla birlikte eğlenirken gibi tuhaf tahayyüller arasında gecenin yarısı seni aklıma düşüren neydi? aklım fikrim teninin yansımasında, aklım üzerindeki sen tutulması bu gölgesinde kaldığım nasıl birşeydin ki sen bir türlü anlatamadığım mucize gerek bize belki de hani mavi pelerinli kahramanların yapabileceği türden büyük bir parkın yeşil çimleri üzerinde uzanıp izlemek gökyüzünü uzanıp öperken güzel dudaklarından içime cekerken nefesini nasıl bir histir o mavi göğün altında dokunurken sana işte tam o anda uyanıvermek kokun sinse üzerime yeniden uyusam sarılıp kendime tek dilek hakkım olsa bile sen dilensem şimdi gelsen... gelmediğin her an içimde büyüyorsun resimlerinle avutuyorum kendimi hayallerimle kendimi kandırdığım gibi...
    36. 3
      +
      -entiri.verilen_downvote
      bir itiraf değil bu. bir yanılsama beklentilerin ötesinde umulmadık bir yenilgi kaybın farkına varmak için çok erken farkına vardığında telafi için geç bir savaştı bu icine düştüğünü gördüğünde elindeki son silahla saldırmak tutunmak hayata çabası içinde büyüyen bir hırs hayat çoktan bıraktı seni sorumluluk sende suskunluk bir seçim konuşmayı bildiğin gibi dönüp arkanı gitmeyi de bilir misin? aklına düşürmeyi çalısmak gibi en olasılıksız hayalleri hesapsız kitapsız dinsiz bir putperest gibi boşluğa düşerken inanmak neye yarar iman dediğin son nefes verirken gelirse eğer hangi tanrı buna kanar? flu görüntüler arasında kör bir ressam kadar aşıktım denizin mavisine sağır ve dilsiz gibi dinliyorken melodileri parmakları kesilmiş bir şair kaç aşk daha yaşasa yeniden yazabilirdi eline alıp kalemi kaç tende daha söndürülse bu şehvetin ateşleri yeni bir ten özlemeden durabilir bu içimdeki hayvan.... bulutsuz bir gökyüzü kadar sakin hazırlanmakta öfkesine kan kokusuyla terbiye edilmiş günahına girmek için üstünü değişmiş jöleli saçları, traşı kısa kesilmiş bir liseli kıza sunulmak üzere yeniden revize edilmiş bu beden bu daha önce hiçbir kadına söylenmemiş gibi kızarırken yüzü dudaklarının arasından çıkan her kelime kaç kandırmaca daha kaldırır bu ten kaç dokunuş daha gerekir eskimek için... ya da kaç günah cehenneminde yeterince yanıp uslanmak için tanrının... bir el cantasına sığabilecek kadar az yaşadım aşkı bir yaz telaşına meze olacak kadar ilk alkol kıvamındaki sevişmede ayılınca unutulacak kadar doğum kontrolündeki başarısızlıklarım kanlı kürtajlara neden olduğum için belki de her sevişmemde biraz daha lanetine maruz kaldım tahayyülü zor rüyaların ter içinde uyanmaları kaçınılması her zaman imkansız oldu bu yüzden yüzsüz bir ihtiyar gibi kabullenişim yenilgiyi ve utanmadan yeniden başlamak her uyanış yeni bir zafer çığlığı her çığlık gozlerimi ıslattı her inleyişi kollarımdaki kadının bu kaybın acısını biraz daha ağırlaştırdı kırılganlığıyla ölçülüyordu bu aşkın özverisi ve hangimiz daha vericiydi yetmezliğinde kan kaybında nasıl ölçülürdü sevginin büyüklüğü? nereye üflemek gerekiyordu trafik çevirmelerinde kanımda ne kadar sen bulunursan cezaya girmezdi bu üzerimde ne kadar kokun akli dengesizlik sayesinde kurtulmak için bu cinayetten kaç şişe daha içmesi gerekirdi insanın kendi intiharında sorumlu tutulmaması için? kaç yalan daha beni bırakıp gittiğin gerçeği unutulabilsin...
    37. 1
      +
      -entiri.verilen_downvote
    38. 1
      +
      -entiri.verilen_downvote
    39. 4
      +
      -entiri.verilen_downvote
      bir düğmesi olsa ve çevirince değişsse tüm bu olan biten ikinci bir seçenek olsa ve onu denesek olmayınca geri alsak neresinden bakarsan bak soylediğin her söz aleyhinde kullanılacak inkar etsek neye yarar hala mutlu bir çocukluk başka insanların tekelinde kalacak hani olurya bazen şimdiki aklım, o zamanlarda olsaydımlara karışır hayaller en zorudur belki geçmişe dair hayaller kurmak sen elindekilerle yetinmek zorundayken insan nasıl da bilir ve görmezden gelir inandırır belki de kandırır kendini daha iyisi olabilirler karşısında mutluymuş gibi yaparak hepsi bir rüyadan ibaret ve uyanır insan yeniden başlar yaşamaya sanki önceki hayatlarında çok mutlu olmus gibi yeni hayatına sırıtarak ne kadarına alkol gerekir düşüncelerin iyimserlik havası takınarak güzel kelimeler yazmak icin neresinde tatmin olursun bu yeterli kafi artık diyerek vazgeçmek mutluluktan kangrene dönse de içindeki o yaralar ameliyatı kabullenir misin? yoksa bi süre daha mutlu yaşamak için kalan hayatını feda eder misin? belki de organ nakli gereklidir hangi organı kabul eder bedenin? ya o organ istemezse seni bu uyuşmazlık için başka kaç organ daha gerekli? dolmuşsa vadesi yapacakların için tanınan sürenin kaç aşk daha gerekir insana bir kaç satır daha yazdırabilmesi icin? düşer başın yorgunluktan kapanırken gözlerin bir yudum daha olsaydı dersin yetmezken içtiğin nasıl da başarıyor insanlar bunu mutsuz olman için bu kadar ortadayken yaratılmışlık sen benim, ben seninleyken... eksik kalan neydi? gereken neydi bir efsane olabilmek icin illaki ölmek mi?
    40. 1
      +
      -entiri.verilen_downvote
      bir çığlıktır bu, sesin kısılıncaya dek... avazın çıktığı kadar, meydanlarda slogan atmak.. bir öfkedir bu, elinde tuttuğun kızıl renkli bir bayrak... kavgadır bu, yürümek yoksulluğunda yalın ayak... avuçların kanasada, zincirlerini koparmak, canının yanmasına inat... aşktır bu, yarısı hiç kullanılmadan geri iade edilen bir hayat... sevmektir bu, sözün bitse de, vaat edilene inanmak... öpmektir bu, güzel sevgilinin hayaliyle uyanmak... ayrılıktır, uzun zamanlar ardından kavuşmak... kazanmak, bir çok insan tarafından inanılmayacak kadar büyük bir yenilgidir, izleri bedeninden yıllar geçse çıkmayacak bir işkence sonrası damarlarında elektrik kıvılcımlarıyla susmak... ağlamaktır belki de gülmek, tek başınaysa eğer çılgın topluluklar tarafından kınanmak.. utanmak yetmiyor diye zenginliği ruhunun içindeki çocukluğu paylaştıramamak... özgürlük populüst rejimlerin tutsaklığından kurtulup ucuz söylemlere kanmamak... kırılsa da kolun, o elindeki pankartı bırakmamak... eşkiyalıktır bu, çıktığın dağdan inmemek için yüce devletline başkaldırmak... ölmektir belki de, kırmızı saçlı bir güzele kullanılmamş bir hayal sunmak... yaşamaktır en adice, birşey olmamış gibi her sabah uyanmak... kınından yeni çekilmiş bir bıçak sanki hiçbir tene değmeyecekmiş gibi korkakça havada savrulmak... akıldan çıkmış bir söz, sanki sevgilin tarafından duyulsa da anlaşılmayacak.... kasvettir ilkbaharın ortasında ayrılık ukalaca bir tavırla tarihteki yerini alacak... kavgadır bu, uğrunda harcanacak bir can ya ülkemin ya senin dizlerine kapanıp öfkesinden boşalıp dolu dizgin ilk defa tutulmuş gibi bir kız çocuğuna salya sümük ağlayacak... aşktır bu, senden başka hiçbir kadın için bu kadar dolu yazılmayacak...
      1ne kadınmış be. - simdibizneyiz 16.06.2017 02:17:27 |#3651086
    41. 1
      +
      -entiri.verilen_downvote
      palavra bunlar.. başka kadınların kokusu var satırlarımda başka hayatların gölgesinde geçiyor yalnızlığım palavra bunlar iş olsun diye yazılıyorum seçilirsem eğer keyfime bakıp ertesi gün yeniden doğuyorum yabancı bir yatakta damağımda başka tenlerin tuzu titremelerimi sarıp beni içine alan yalancı bir şehvet aklımda palavra bunlar geceler boyu seni düşünen ben yalan hayatla ölüm arasında kararsızca durup yazı tura atan olasılıklarını hesaplayıp gelmemenin her gece geçmişe yol alan düzeltmek için değil bir daha tekrarlanmasın diye huysuz bir çocuğu eğitmeye çalışan bir türlü büyüyüp adam olamadı diye tek ayak üstünde beklemeye bırakılan ben yalan... palavra bunlar sözlerimde kalan erkekliğim karşına geçince konuşamayan sen gidince hırsından dağlara çıkan yalan gelirsin diye gözlerini ufka yatıran gelmezssin diye umutsuzluğa düşüp yorulan yalan birşey yokmuş gibi gülümseyip duran içini çektikce kalbi ağrıyan hadi şimdi unut bunları senden sonra yarım kalan ben yalan umursamadığın, belki de korktuğun kaçtığın büyük bir yalandan sığındığın gerçeklerin ışığından gözleri kamaşan sen bu kadar mı üşüdün şimdi sıcaklığımdan korkup kaçmak icin bahaneler arayan hazırladım işte simdi en büyük yalanlarımı en buyük hezimetlerimi sana sakladım senden sonra hic ağlamadım yalan unuttum kokunu yastığıma sinen dokunuşların aklımı başımdan alan sesin bir melek sesi gibi beyaza boyayan bu karamsarlık içinde boğulan ben yalan palavra bunlar yazdığım sen değilsin yazıldığım kırmızı saçlarıyla seyrimde süzülüp duran aklımın büyüttüğü sevdam bu ateşi tutuşturup küçük bir kız çocuğu gibi annesinin eteği ardına saklanan inkar edip varlığımı gözlerini gözlerimden kaçıran yazdığım her kelimeden utanan sevgilim... gerisi yalan palavra bunlar senden başka herkes için inanılası, senin için inkarı en kolay olan....
      1kim bu kırmızı başlıklı kız aqü - simdibizneyiz 17.06.2017 01:34:18 |#3655946
      0uzak diyarlarda evli barklı :)))) - raansunguralp 17.06.2017 01:38:46 |#3655945
      1dişlerimi büyüdü az önce. seni daha iyi yiyebilnek için. - simdibizneyiz 17.06.2017 01:40:17 |#3655951
      butun yorumlari goster (5)
    42. 1
      +
      -entiri.verilen_downvote
      sen ben biz
    43. 2
      +
      -entiri.verilen_downvote
      olmadık yerinden kırılacak umutlarım tamiri imkansız tarifi zor görücü usulü evlilik gibi birşey bu gördükten sonra boşanmak için bir başka görücü gerekmeyecek yaşandıktan sonra geri dönülüp sana uymayanlar bir kalemin arkasındaki silgiyle silinemeyecek...
    44. 2
      +
      -entiri.verilen_downvote
      çok beklemekten sıkılmak, bu yüzden ayrılmak o duraktan yürürken yolda kaçırmak geç gelen otobusleri zamanlaması tutmayan birliktelikleri en uygunsuz yerinde bitirmek afili yalnızlıkları göze almak ve ne zaman yalnız kalsam en rezilinden birliktelikleri aranmak gecenin bir yarısı diğer yarısı boş bir yatakta.. yaşamak diyorsun ya adına yaşamak işte yarım yamalak motorundan ses gelen 99 model bir şahinle uzun yola çıkmayı göze almak gittiği yere kadar diyorsun ya gittiğin yer bir halta yaramayacak kaçmak diyorsun ya buna bir adı sürgün kendi bedeninden uzağa atmaya çalışmak aklına düşenleri unutmak hala kalemi güçlü şairlerin satırlarından okunacak doğa üstü güçlerim yok diye mi bu kadar çaresizim olduramadığım için içimden geçenleri adam olamadığım belki de olsam da ne kadarı bana ait olurdu yarısını bile sevemedin içimdeki çocukluğun yarısına bile katlanmazken sen bu işe yeni başlamış bir ressam gibi düz bir çizgiyi iki nokta arasında çizemezken ben ben... ne çok başladığın ama bir türlü tamamlayamadığın gelecek zamana ait cümlelerinde öznesine gizlenen ben... bir hayat sunmak bu kadar kolayken en zoruna saplanıp düzgün bir cümle bile kuramayan ben... ben şimdi yalnız olduğum için değil yalnız uyuyamadığın için sen yanında değilim diye her gece öfkesini bin parçaya ayırıp kendi içinde etkisiz hale getiren her gün yeniden anımsarsın diye bir gün oraya buraya tuhaf notlar düşen ben alkol biter narkozdan erken uyanan bir hasta gibi acısının ortasına gözlerini açan ölmek nasıl tatlıdır ama ölmek uzaktır senden yaşamak acısına rağmen yokluğunda eğer bir gün geri gelirsen umudu taşımak içinde sensiz gecen her geceden sonra acıyla uyanmak sabahın bir saati dudaklarımı ısırırken...
    45. 2
      +
      -entiri.verilen_downvote
    46. 2
      +
      -entiri.verilen_downvote
      o ve ben. yan yana geldigimizde bir türlü ahenk oluşturamadik onunla.
    47. 4
      +
      -entiri.verilen_downvote
      kırıkların arasından sızıyor gibi yazdığım her söz ürkekliğin bir ceylan yavrusu nefes alsam korkuyorsun korkuyorum söylemekten oradasın varlığın büyülü bir ırmak gibi dokunsam bozulacak neşesi gecenin dokunmazsam bir o kadar karamsar beklesek zaman kaybı zaman her ikimiz içinde tahammülü olmayan bir hata gibi çok zamandır hatalar bir yaşam biçimi unuttuğumuz içindir belkide kazanmak gerçek olamayacak kadar güzel bir hayal gibi...
    48. 2
      +
      -entiri.verilen_downvote
      beklediğin neydi? yanıma gelirken aklından geçirdiğin bulamadın diye şimdi içini çekip arkanı dönüp gitmelerin.. fazla mı çıplaktı ruhum? görünenler fazla mı gerçekti karşında basit sıfatlarla betimleyebileceğin bir hayal kahramanı olamazdı belki de bu yüzden uğradığın düş kırıkların... beklediğin neydi ki simdi... gördüğünde yüzünü buruşturup belli olmasın diye belki de anlamıyayım diye seçtiğin en renkli maskelerin çok mu yukarıya koymuştun beni ulaşılamaz gördüklerin arasında hangisi karşılıksız çıktı vaat ettiklerim ne görüyordun ki baktığın yerden yanıma kadar sokulup içine çekerken beni hangi sözüm yarım kaldı yankılandım ve sesim kısıldı birden kasılırken zaman, yavaşlarken neresinde kaybettik birbirimizi incecik bir ip üzerinde düşürmemek için diğerini, düşmemek için belki de sarılırken sımsıkı kendi aklımızın içinden geçerken hangi dönüşü kaçırdık? haritanın neresindeyiz şimdi oysa sen bana gelirken beklediğin neydi? şimdi suskun susmak hançerliyorken yazılanları söylesene durma hadi itiraf et en acısına hazırla beni yalan de bitti de başlarken bir adam arıyordum de okurken yazılanları... bir gercek, olmayacak kadar hemde bir suistimal, bir kullanımlık plastik parçası... ambalajı açtığın anda kullanmasanda eski haline dönmez artık yeni diye satamazsın bu bedeni! beklediğin neydi ki? bir rüyaya uyanmak gibi... bir rüya... saçları siyah gülümseyen bir kürt kızı gibi küçük bir kız öpse gözlerimi bozulur büyü silinir parlaklığı düşlerinin, yakışıklı prenslerin tekelindeki o masallardan biri değildi bu öpülünce kurbağanın yüzü siğil bulaşmasın diye öğürürken midesi bulanıp belli olmasın diye kırılmasın diye kurbağanın kalbi sımsıkı kapayıp dudaklarını arkasını dönüp kaçtı prenses... bir hoşcakal bile diyemeden gel zaman git zaman bir daha ne prenses indi o derenin kenarına ne de kurbağa yazmadı prensesi bundan başka hicbir satırda...
    49. 3
      +
      -entiri.verilen_downvote
      seninle tamamlıyorum şimdi uzun bir öykünün çok uymasa da imlası, okuyan anlar! bir uçak bileti kadar yakındık biz o uçak hic yakınımızdan kalkmasa da bir yürüyen merdivende birbirine sarılan iki sevgiliydik asansörde kalan şehirlerarası bir otobüste yanyana oturup kimseye belli etmeden sevişmeye çalışan... kokun üzerinde diye o yatakta yatmayıp seni özledikce uzaktan bakıp ağlayan...
    /